vihreä
after forever'ın bir şarkısında "I solve the problem by removing it" şeklinde bir cümle geçiyordu. bu cümleyi ilk duyduğumda ve takip eden uzunca bir süre, cümlenin mantığını sorguladım.
sorunlar zaten yok edilerek çözülmez miydi? bir sorun varsa onu yok ederiz ve her şey yoluna girer. kırılan tabaklar çöpü boylar, paçası aşınan pantolondan kurtulursun, ayna çatladıysa -özellikle- hiç olmamış gibi davranırsın çünkü batıl inançlı olmadığına inanıyorsundur. hatta bunların varyasyonlarını insanlara bile uygularsın.
sosyal medyandan, maillerinden, telefonundan siler; fotoğraflarından kurtulursun ve -özellikle- hiç olmamış gibi davranırsın.
şarkıyı dinlemeye devam ediyordum. bu kadar "filler" bir cümle, bu kadar güzel bir şarkıya yakışmıyordu. kastettiği ne olabilirdi? konteksten de çok uzaklaşmak istemeden kendimce farklı yorumlar getirdim, ancak hiçbir yorumu yok etmek kadar benimseyemedim.
çünkü bildiğime, öğrendiğime en uyan oydu.
işin iyi tarafı (ya da kötü tarafı), pek çok insanın bildiğine ve öğrendiğine de uyuyordu. pragmatikti. (öyle miydi?)
efor sarf etmiyorduk, evlerin odaları münazara salonlarına dönüşmüyordu, zaten "artık o kadar da hoşlanmadığımız" insanlar için zaman kaybetmiyorduk.
küsüyorduk. uzaklaşıyorduk. yadsıyorduk. sırt çeviriyorduk. yok ediyorduk.
buna alternatif olduğunu öğrenmeye başladığımda, bana sabredilmesi gerekti. normalde hızlı öğrendiğimi düşünmek istesem de reddettiğim bilgileri öğrenme hızım muazzam düzeyde yavaştır.
bana fazlasıyla sabredilmesi gerekti.
alternatif bu yöntem... oturup konuşmaktan ibaretmiş.
atmaktan uzak, kurtulmaktan uzak, ve -özellikle- hiç olmamış gibi davranmaktan uzak.
hatta probleme o kadar yakınız ve problemi o kadar iyi görüyoruz ki... kendimi yeni bir renk keşfetmiş gibi hissediyorum. ya da hep orda olan bir rengi ilk kez görüyormuşum gibi.
hayatını yeşilsiz yaşamak gibi bir şey.
hayatınızın hatrı sayılır bir çoğunluğunu sorun çözmek konusunda belli bir metoda tabi tuttuysanız, değişim istediğiniz seviyede olmayabiliyor.
bazen kendimi bir yabancı dil öğreniyormuşum gibi hissediyorum. artık "yeşil"i görebildiğim için, bu dili konuşan insanları da anlıyorum. onlar hep oradaydı, ben onları göremiyordum.
benim yöntemin pragmatik olan yöntem değildi.
ama ne yaparsam yapayım, kafamda ana dilim yankılanmaya devam ediyor. "switch" düğmesine basmam her zaman mümkün olamayabiliyor. çeviride kayboluyorum.
yine de öğrenmeye devam ediyorum. pratik yapıyorum, konuşulanları dinliyorum.
öğreticime müteşekkirim.
not: after forever'sın, bir sürü albümün var; oturup yeri geliyor koro tutup latince şarkılar söyletiyorsun... ama insanların aklında belki de sarhoşken yazdığın cümle kalıyor. o da var.
Comments
Post a Comment