ode to womanhood or the second sex

bugün dünya kız çocukları günüymüş.

annem ve babam, yaşları ilerledikçe özel günleri daha da önemser oldular. yine yaşlarıyla doğru orantılı olarak, önemsedikleri önemli gün ve haftaların sayısı da artmaya başladı. şikayetim yok tabii ki, bugün ikisi de dünya kız çocukları günümü kutladı.
ben de anneminkini kutladım. "ben de kız çocuğuydum" diyerek teşekkür edip güldüğü bir mesaj bırakmış telefonuma.

hasta olduğumda, yani yalnızca burnum aktığında değil de gerçekten hasta olduğumda, anneme söylemek istemiyorum uzun süredir. benden çok o üzülüyor, en sonunda annemi hastalığım için teselli ederken buluyorum kendimi. buna kızmışlığım da oldu, sonra kızdığım için biraz da kendime kızdım.
dokuzuncu hariciye koğuşu'nda "annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür" cümlesini okudum geçenlerde.
bu kadar yoğun hissedebilmek, en azından hissedebilme potansiyeline sahip olmak, hem güçlü hem güçsüz hissettirdi.

hali hazırda hassasiyetle, neredeyse, suçlanıyoruz. her hem cinsim için konuşamam tabii; hali hazırda hassasiyetle neredeyse suçlanıyorum, demeliyim.
hassasiyetin bir suç olduğunu hiç düşünmemiştim.

aslında, düşünmüştüm. hassasiyet, duygularını göstermek, ağlamak, "aklıyla değil kalbiyle hareket etme" eleştirisi, kibarlık, vesaire. bunların zafiyet olduğu ve aynı zamanda genellikle bizim cinsimize özgü olduğu öğretilegeldi elbette. bense bu duyguların bana bahşedildiğini, cinsiyetlerinden bağımsız olarak, bu duygulara sahip insanlara da bahşedildiklerini düşünmüştüm.
ancak hem güçlü hem güçsüz hissederken, zaman zaman güçsüzlük daha ağır basabiliyor.

en sevdiğim italyanca hocam bize sürekli kelimelerin eş anlamlılarını öğretirdi. bir gün, kadının eş anlamlısı olarak "sesso gentile" yani kibar/nazik cins; erkeğin eş anlamlısı olarak "sesso forte" yani güçlü cins kelime öbeklerini öğretmişti.

yine kızmıştım ve kafamda "kadın doğulmaz, kadın olunur" cümlesiyle sessizce not almaya devam etmiştim.

bu ay charlotte wessels isimli dahi, 2. solo albümünü çıkardı. albümde sadece "venus rising" isimli şarkıyı dinleyebildim, o kadar güzel ki, sanki başka bir şarkıya ihtiyacım kalmamış gibi.
charlotte wessels, bu şarkıyı botticelli'nin venüs'ün doğuşu tablosundan esinlenerek yazmış. dinlediğimden beri kadınlık kutlaması, kadınlığa övgü gibi geliyor. güçlü ve güçsüz dengesini ayarlamakta bana yardım ettin charlotte, teşekkür ederim.

Comments

Popular posts from this blog

mars is a girl

october's more than eight