mars is a girl

bugün bir pazar günü ve erken uyandırıldım. tekrar uyumaya çalıştığımda tabii ki aklıma sabahın 7'sinde aklınıza gelmemesi gereken düşünceler gurubundan bir şeyler geldi. bu sabahki konumuz: kadının toplumdaki yeri ft. kendi kendini gerçekleştiren kehanetler saçmalığı.

bu saatte arayıp konuşabileceğim birileri olmadığı için, bunları da bir şekilde dışarı vurmam gerektiği için, buraya geldim.

fanusun içinde büyümemiş olan bir kadınsanız hayatınızda birkaç kez öldürülmekten ve taciz edilmekten korkmuşsunuzdur. buna ek olarak, sadece cinsiyetiniz sebebiyle daha az zeki, daha az duygusal stabilite sahibi ya da daha az otokontrol hakimiyeti olan biri olarak da nitelendirilmişsinizdir.

işin kötü tarafı, bu sözleri yeterince duyduysanız ya da aklınız yeterince süistimal edildiyse, içten içe siz de size yüklenen bu birkaç sıfatı kanıksayabilirsiniz. bunu farkında olarak yapmıyorsunuz. yoksa benim tanıdığım kimse kolay kolay daha az zeki olduğunu kabul etmeye meyilli değildir.


aklıma rachel'ın bu cümleleri geldi. kendisini hayata getiren adam bile metafor yapabileceği ihtimalinden o kadar uzakta ki, ayakkabı istediğini düşünüyor.

işin kötüsü, bir kadının kadın olmayı reddetme evreleri ya da kadın olmaktan hoşlanmama evreleri de var. "sen diğer kızlar gibi değilsin" bize bir iltifat gibi gelirdi mesela. niye, diğer kızların nesi var? özünde "sen hiç Türk'e benzemiyorsun" demek gibi bir şey. iltifat olmadığını birkaç sene sonra anlıyorsun.

"diğer kızlar gibi olmak" da kadınların suçudur. muhtemelen 2 yaşından beri size oynamanız için verilen makyaj malzemeleri, altına yapan ve süt içirilmesi gereken bebekler, barbie'ler varken, ne olmamızı bekliyordunuz ki?
benim aklımda kız gibi ve erkek gibi kelime öbeklerinin entonasyonu bile farklı. yankıları da öyle.

tüm bu oyuncaklara baktığımda, kadının mutluluğunun ne kadar erkeğe bağlı olduğunu görüyorum. bu yüzden 2 yaşında o oyuncaklarla oynayan çocuk, 20 yaşında evlenmek istiyor.
kadınlar seksi bile erkeklerden öğreniyor (erkekler de pornodan öğreniyor gerçi, çok daha iyi bir alternatif değil).

hatta bir psikolog çıkıp, kadınınların hayattaki nihai amacının erkek çocuk doğurmak olduğunu, çünkü erkekliği ancak bu şekilde tadabileceğimizi söylüyor.

bu kadar zihinsel istismar sonrasında, kadın elbette erkek olmak ister. en azından aklı erene kadar.

iki hafta sonra taşra bir şehre gitmem gerekiyor. şehirler arası otobüsle gideceğim ve yol tahminen 7-8 saat sürecek. destinasyon bu yola değer.
ancak, yıllardır taşradan ya da köylerin içinden tek başıma geçmedim. otobüs de kullanmadım.
bu yolculuk beni geriyor. korkularımı irrasyonel olarak görmeye çalışsam da, korkularım mevcut.

ben köy ya da medeniyet eksikliği güzellemelerinden hiç hoşlanmadım. pisliği, fakirliği ve cehaleti yükseltmekten de.

bunları düşünürken aklıma "özgür kız" reklamları geldi. jingle'ı söyleyen şarkıcının sanırım ilk reklamıydı. ben reklamdan birkaç sene sonra björk'le tanıştığım için, jingle sahibinin ikinci el ürünlerine çok da kanmadım.
bu reklamlarla verilmeye çalışılan mesaj çok güzeldi aslında çünkü "özgür kız" tek başına geziyor ve hazır kart'ı sayesinde herkese ulaşabiliyordu.

20 sene sonra ben, 4G telefonumla aynı özgürlükte hissetmiyorum.

ve işin kötüsü, bunları hissettiğim için de kötü hissediyorum: başına kötü şeyler gelen kadınların arkasından, twitter hesaplarından alıntılar yapılarak "öleceğini hissetmiş", "bakın, başına gelecekleri öngörmüş" şeklinde şeyler söylerler.

sanki kadınlar hala engizisyonda öldüremedikleri cadılar ve geleceği görüyorlar.

kendi akıl sağlığım için aşağıdakileri tekrarlamalıyım:
kendi kendini gerçekleştiren kenahet yoktur
"gut feeling" bizi korumak için oradadır, daha fazlası için değil

gut feeling demişken... "the gift of fear" diye bir kitap var. merak edip ilk bölümünü new york times'ta okumuştum. kitabın ilk bölümünde, tacize uğrayan bir kadın vardı ve özetle iç sesini dinleseydi, korkularına kulak verseydi, tacize uğramayabileceği yazıyordu.
bu da mı kadının suçu gerçekten?
bir replik hatırlıyorum, nereden hatırladığımı hatırlamıyorum: "I judged the book by its cover because there was nothing inside".
her neyse.

bunların tümünü bir yere bağlayabileceğimi sanmıyorum, çünkü içimde de hiçbir yere bağlı değiller.

björk'ün venus is a boy diye bir şarkısı var. güzelliğe ve nezakete inanan bir erkek hakkında.
mars as a girl bize övgü mü olurdu, bilmiyorum.


Comments

Popular posts from this blog

ode to womanhood or the second sex

october's more than eight